Türkiye’deki muhalefet bloğunda uzun zamandır bir fırtına kopuyor ve seçim tarihi yaklaştıkça belirtiler daha da belirginleşiyor. Bunun son örneği, İstanbul Belediye Başkanı İmamoğlu’nun mahkeme tarafından mahkum edilmesinin ardından ortaya çıkan rekabet ve blok içi gerilimlerdir
Hiç şüphesiz 2023 seçimleri, yarışın kızışacağı ve siyasi gerilimin zirve yapacağı en tarihi seçimlerden biri olacak.
Ağırlıklı olarak Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nden (AK Parti) oluşan Cumhur İttifakı, net bir şekilde beklenen bir adayla birlikteliğini korurken, aynı şey ana muhalefetteki laik, merkez sol Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve milliyetçi İyi Parti’den (İP) oluşan Millet İttifakı ve diğer dört küçük partinin eklenmesiyle artık altılı masa olarak bilinen şey için söylenemez.
Aslında Türkiye’nin muhalefet bloğunda uzun zamandır bir fırtına esiyor ve seçim tarihi yaklaştıkça belirtiler daha görünür hale geliyor. Altı muhalefet partisi arasındaki keskin ideolojik farklılıkların yanı sıra, CHP ve İP arasındaki rekabet de artık göz ardı edilen blok içi ayrılığı yansıtan bir faktör haline geliyor. Dahası, adayın kim olacağı konusunda şu ana kadar bir uzlaşıya varılamamış olması, sadece altılı masa arasında değil, masanın baş aktörü CHP içinde de çekişmeli bir tartışmaya dönüşmüş durumda.
Ana muhalefet partisi CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun destekçileri Erdoğan’a karşı aday olması gerektiğine inanırken, CHP ve İP’ten bazı kesimler de dahil olmak üzere diğerleri 2023 yarışında İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu aday olarak görmek istediklerinin işaretlerini verdiler.
Rekabetin ve blok içi gerilimin açık bir örneği en son, Kılıçdaroğlu ve Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın da aralarında bulunduğu diğer isimlerin yanı sıra muhalif çevreler tarafından olası adaylar arasında adı geçen İmamoğlu’na yönelik mahkeme kararıyla ortaya çıktı. Çarşamba günü açıklanan mahkeme kararına göre İmamoğlu, Türkiye’nin Yüksek Seçim Kurulu (YSK) yetkililerine hakaret ettiği gerekçesiyle iki yıl yedi ay hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme ayrıca belediye başkanına siyasi yasak da getirdi, ancak her iki kararın da temyiz mahkemesi tarafından onaylanması gerekiyor. Beklendiği üzere, hem hükümet hem de muhalefet kanadından kamuoyunun ve siyasi çevrelerin büyük çoğunluğunun siyasi yasağa ilişkin mahkeme kararına yönelik eleştirilerini dile getirdiğini vurgulamak önemlidir.
Akşener’den İmamoğlu’na destek
İP Genel Başkanı Meral Akşener’in İmamoğlu’na verdiği desteğin daha önce görünür olması ve İmamoğlu aleyhindeki mahkeme kararının hemen ardından Kılıçdaroğlu Almanya’nın başkenti Berlin’deyken Ankara’dan apar topar İstanbul’a gelerek Saraçhane’deki mitingde İmamoğlu’nun yanında yer alması, Kılıçdaroğlu ile Akşener arasında altı kişilik masanın adayının kim olması gerektiği konusunda yaşanan gerilimde buzdağının görünen kısmından fazlasını seçmene gösterdi.
Kılıçdaroğlu’nun Akşener-İmamoğlu ortaklığından duyduğu rahatsızlık Pazartesi günü Ankara’da gazetecilerle yaptığı basın toplantısında açıkça görüldü.
Birkaç cümle bu rahatsızlığın sinyallerini veriyordu. Bugüne kadar adaylığını açıkça ilan etmese de Erdoğan’a karşı aday olacağının sinyallerini daha önce veren Kılıçdaroğlu, Pazartesi günü bir kez daha “Altı kişilik masa ‘sensin’ derse aday olurum. Doğal süreç altı kişilik masadan bir adayın çıkmasıdır.”
Ayrıca, mahkeme kararının açıklanmasının ardından İstanbul Saraçhane’de düzenlenen Akşener-İmamoğlu mitingini, İmamoğlu’nun “İstanbul’da CHP’li bir belediye başkanı” olmasına rağmen sosyal medya aracılığıyla öğrendiğini söyledi.
Haberlere göre Kılıçdaroğlu, Akşener’in İmamoğlu ve Yavaş’ın adaylığına destek vermesine ilişkin bir soru üzerine de “Bir partinin başka bir partinin iç işlerine karışmaması lazım. Bütün partilerin kendi kuralları vardır” dedi.
Türk basınında yer alan haberlere göre, Kılıçdaroğlu’nun “içişleri” sözlerine yanıt veren İP yetkilileri, Akşener’in İmamoğlu’na -ya da Yavaş’a- destek vermesinin başka bir partinin içişlerine karışmak olmadığını söyledi.
Cumhuriyet gazetesinin aktardığına göre IP yetkilileri, “Akşener, İmamoğlu ve Yavaş’ın adaylığı konusunda ilk kez böyle bir açıklama yapmıyor. Daha önce de benzer ifadeler kullanmıştı. ‘Kazanacak aday’ vurgusu yapmak bir partinin iç işlerine karışmak değildir. 2023’te Cumhurbaşkanlığını kim kazanırsa kazansın, ister İmamoğlu, ister Yavaş, ister bir başkası, isim önemli değil. Sadece muhalefetin bu ismi ortak aday olarak göstermesi gerektiği anlamına geliyor.”
‘Kazanan aday’ tartışması
‘Kazanan aday’ tartışması muhalefetin de gündemine oturdu. Hem İmamoğlu hem de Yavaş, yirmi yılı aşkın süredir AK Partili belediye başkanları tarafından yönetilen belediyeleri kazandı. Ancak Kılıçdaroğlu, Mayıs 2010’da parti genel başkanı olduğundan bu yana CHP’nin girdiği her seçimi kaybetti.
“Tabii ki kendimi tek başıma bir rakip olarak görmüyorum. Ama Erdoğan’a karşı rakip takımın bir oyuncusuyum,” dedi İmamoğlu Pazartesi günü televizyonda yayınlanan bir röportajında. “Koç beni oyunda kullanabilir ya da kullanmayabilir. Buna ben karar vermeyeceğim. Ama ben oyuna girebilecek bir oyuncuyum,” diyerek ‘kazanan aday’ tartışmasına katkıda bulundu.
Şu an itibariyle, Kılıçdaroğlu’nun parti liderliğini bırakmaya istekli olduğunu ya da önümüzdeki seçimlerde Erdoğan’a karşı aday olma niyetini hayal etmek zor.
Millet İttifakı henüz üzerinde uzlaşılan bir aday açıklamadı. Bir aday, net bir program ve seçmenlerin neyi destekleyeceklerine dair bir vizyon üzerinde uzlaşı olmaması, muhalefetin sandıklara yaklaşık altı ay kala seçmenler için birleşik bir resim çizmesini zorlaştırıyor. Netlik yokluğu ile birlikte CHP ve İP arasındaki gerilimin yanı sıra CHP içindeki aday geriliminin de önümüzdeki günlerde muhalefetin gündemini meşgul etmesi bekleniyor.
Seçmenler için net olan şey, Erdoğan’ın tüm anketlerde hala önde olduğu ve yarışı yürütecek tek net aday olduğudur. Netlik, 20 yıllık geçmiş deneyim, listelere giren birçok reform, içeride birçok alanda sosyal ve teknolojik ilerleme ve uluslararası alanda Türkiye’nin ulusal çıkarlarını koruma konusunda güçlü liderlik şüphesiz seçmenlerin oylarını kullanırken akıllarında olacak. Geriye, hükümetin küresel ekonomik durgunluk nedeniyle karşı karşıya olduğu ekonomik mücadele kalıyor. Eğer içeride ekonomik toparlanma hızlanır ve enflasyon kontrol altında tutulursa, önümüzdeki seçimler Erdoğan’ın ikinci dönemi kazanması için yine zorlu bir yarış olmayacaktır.